Türkiye’de muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğini yasal çerçeveye oturtma çabalarının çok uzun bir geçmişi vardır. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarına kadar uzanan bu çabalar 60 yıla yakın süre devam etmiştir. İlk kez 1932 yılında ele alınan bu konu, belli zaman aralıklarıyla sürekli gündeme gelmiştir. En sonunda, 1989 Haziran ayında yayımlanan 3568 sayılı Kanun ile konu yasal çerçevesine oturtulmuştur. Böylece uzun yılların önemli bir sorunu yasal düzeyde çözümlenmiştir.
Batıda çok uzun bir geçmişi olan muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin, artık ülkemizde de kendi özgün yasal çerçevesi içinde düzenlenmesi. önemli bir gelişmedir. Öyle ki Yüce Meclis’ deki görüşmelerde tüm siyasi partilerin ortak hareket ettiği ender düzenlemelerden birisidir.
Bu mesleğin önemi nereden kaynaklanıyor? Niçin böyle bir düzenlemeye gerek duyulmuştur? Türkiye’deki var olan koşullar buna uygun mudur?.. Bu tür soruları daha da arttırabiliriz.
Türkiye’nin 1980 sonrasında ve özellikle 1984 yılından itibaren izlediği politikalar, böyle bir düzenlemeyi zaten zorunlu hale getirmiştir. Gelişen ekonominin önemli araçlarından biri olan bu mesleğe olan ihtiyaç kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Özellikle sermaye piyasasının gelişmesi doğrultusunda bu durum çok daha belirgin hale gelmiştir.
Buna göre ; muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğine olan ihtiyacı bir kaç noktada toplayabiliriz :
1- Her şeyden önce işletme sahiplerinin kendi mali durumları hakkında bilgi edinme ihtiyacı vardır. Öyle ki işletme büyüdükçe bu ihtiyaç daha da artar. Özellikle böylesine bir rekabet ortamında işletme sahiplerinin sağlıklı karar alabilmeleri için sağlıklı muhasebe bilgilerine ihtiyaçları vardır. İşletmenin varlıklar, borçlan, stoklan, kârlılık durumu, yıllar itibariyle gösterdiği performansı bilmek ve buna göre karar almak gerekmektedir. Bu beraberinde muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğine olan ihtiyacı ortaya koymaktadır.
2- Hâlka açık şirketlerde pay sahiplerinin ve sermaye piyasalarında da tasarruf sahiplerinin verecekleri kararlarda, muhasebenin ve mali tabloların önemi ortaya çıkmaktadır. Bu kişilerin gerek haklarının korunmasında ve gerekse ileriye dönük kararlarında, muhasebeci ve mali müşavirin önemli fonksiyonu bulunmaktadır. Şeffaf, samimi, doğru ve güvenilir olmayan mali tablolar karşısında, pay sahipleri veya tasarruf sahipleri çok olumsuz etkilenecektir. Bu olgu da mesleğin gereğini yalın bir şekilde ortaya koymaktadır.
3- Mesleğin çok önemli bir fonksiyonu da “vergi” mükellefiyetinin tam ve zamanında yerine getirilmesinde ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi ; işletmecilik açısından “vergi”, işletmelerin bir bakıma görünmeyen ortağı olan devletin payıdır. Yani devlet, belli oranda işletmelerin ortağı gibidir ve ortaklık payını da vergi olarak alır. İşte bu noktada Muhasebeci nin ve mali müşavirin önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü kayıtlar ne kadar sağlıklı düzenlenirse devletin hakkı da o kadar korunmuş olur. Dolayısıyla bu fonksiyonu ile muhasebeci ve mali müşavir bir kamu görevi üstlenmiş olmaktadır.
Yukarıda sıralanan mikro bazdaki fonksiyonların makro açıdan da olumlu sonuçlar yaratacağı açıktır. Şöyle ki ; işletmelerin mali tabloları doğru olduğu ölçüde ülkenin milli muhasebe kayıtlan da doğru olacaktır. Böylece makro açıdan katma değer ve milli gelir hesaplan sağlıklı sonuçlar verecektir. Ayrıca ileriye dönük makro ekonomik tahminler daha iyi yapılabilecek ve daha sağlam politikalar uygulanabilecektir.
Diğer taraftan vergi gelirlerinin tam ve zamanında toplanması sonucunda maliye politikaları etkin bir şekilde izlenebilecektir. Özellikle günümüzde devletin üstlendiği ekonomik ve sosyal fonksiyonlar, vergi aracılığıyla en iyi biçimde başarılabilecektir.
Buraya kadar kalın çizgilerle sıralanan hususlar, muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin önemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim bu önemine uygun bir biçimde, meslek, yasal çerçevesine oturtulmuştur. Politik bir uzlaşma ile gerçekleştirilen bu düzenlemenin kimi eksiklikleri vardır ve uygulama ile bu eksikliklere yenileri eklene- bilecektir. Bunlar, zaman içinde yasal ve idari çerçevede çözümlenebilecek hususlardır. Asıl olan mesleğe sahip çıkmaktır.
Yasada yer alan üç ayrı meslek grubu, birbirini tamamlayan düzenlemelerdir. Birini diğerinden ayrı görmek doğru değildir. Dolayısıyla her meslek grubunun konuya bu açıdan bakmaları gerekir. Yasal düzenlemeden sonra henüz 1,5 yıl geçen ve her kademedeki organları çok yeni oluşturulan bu meslek mensuplarının mesleğe sahip çıkmaları şarttır. Bilgi birikimi, çalışma biçimi ve meslek dürüstlüğü ile başarıya ulaşılacağı ve mesleğin gerçek kimliğine kavuşacağı unutulmamalıdır. Bu meslek mensuplarının özellikle vergi yükümlüleri ile devlet arasında sağlam bir köprü görevini üstlenmeleri ve dolayısıyla mükellefin adamı (!) olma gibi yaklaşımlardan uzak olmaları şarttır. Bu mesleğin başarısının, mikro düzeyde mensuplarımın, makro düzeyde ise ülkenin yararına olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.